4 Ağustos 2011 Perşembe

La Olm, Bi' Su Verin. Kuruduk!


 

    Havalar artık o kadar sıcak olmaya başladı ki Cin'im, günde en az iki kere duş almadan olmuyor. Yazın yoruluyorsam eğer, duş almaktan dolayı yoruluyorum; ama yine de sallanmayan ve ses çıkarmayan bir vantilatörün ya da klimanın verdiği serinlikten daha güzel bir serinlik veriyor insana. Bunu söylerken tabii ki, 'duş aldıktan hemen sonra terleme zamanı' 'nı göz önünde bulundurmuyorum, Cin.
  
    Havalar insanı bitkin düşürecek kadar sıcakken, biz ve bizim gibi şanslı kimseler serinleyecek bir gölge, içecek buz gibi bir su bulma imkanına sahipler; ancak herkes için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Özellikle de Cin'im, sokaklardaki arkadaşların için hayat çok zor. Sen çok güzel, çok rahat bir hayat yaşıyorsun.Yediğin önünde, yemediğin arkanda. Günün herhangi bir saatinde, evin köşesine koyduğum su kabından içerken dilinin çıkardığı o küçük, tatlı sesi dinlemenin bana verdiği keyfi sana nasıl anlatabilirim, bilmiyorum. Ancak sokaktaki  ekürilerinin su içerken çıkardıkları sesten keyif alabilecek bir sahipleri olmaları bir yana, içecek suları dahi yok. Bu çok üzücü bir durum, değil mi Cin? Sen evinde istediğin kadar yemek yiyebiliyorken, istediğin kadar su içebiliyorken, onların böyle bir hakları olmamaları çok üzücü. Daha da vahim olanı, bu arkadaşlarının dertlerini biz insanlara anlatamayacak durumda olmaları. Ne yazık ki, onların dertlerini anlatamıyor olması, biz insanların gözünde, arkadaşlarını duygu sahibi olmayan bir tür varlıklar olarak gösteriyor. Bu sebepten dolayı mı olsa gerek, yoksa daha başka sebeplerden mi, bilemiyorum, birtakım insanlar onlara çok kötü davranıyor. Bu sıcak günlerde bu insanlardan  sokaklara bir kap su koymayı beklemek çok saçma olur. İnsanların, hayvanlara olan davranışlarından uzun uzun bahsetmek istemiyorum. Şu anda söylemek istediğim tek bir şey var Cin, o da, herkesin evinin önüne, kenarına, köşesine ya da arkasına bir kap su koyması. 


    Her gün karşılaştığımız; ama görmezden geldiğimiz bu varlıklar da sizin bizim gibi canlılar ve hissediyorlar, acı çekiyorlar, seviniyorlar. Siz, dışarı çıkıp sıcak başınıza geçtiğinde ve susuz kaldığınızda nasıl kötü oluyorsanız, onlar da kötü oluyorlar. Özellikle de bu ayda çoğumuzun hissettiği açlık duygusunu onlar yalnızca bir ay boyunca değil, on iki boyunca hissediyorlar. Sizin hissettiklerinizle onların hissettikleri arasında bir fark yok. Yukarda da söylemek istediğim gibi, dertlerini anlatamıyorlar, diye, cansız ya da hissiz varlıklar değiller. Canlılar ve hissediyorlar, onları görmezden gelmeyin.


    Eğer bir şekilde burda yazılanları okuyan olmuşsa, umarım onların dışarıya bir kap su koymalarını sağlamışımdır, Cin. Ya da eğer bu yazıyı okurken, ''O kadar insan aç, susuzken, hayvanları mı düşünüyorsun?'' diye düşünen olmuşsa onlara da, ''İnsanların umrumda olmadığını kim söyledi?'' demek isterim. 


    Dünya yalnızca insanlara ait değil. İnsanlar ya da hayvanlar arasında bir fark yok. Canlılar arasında ayrım yapmak, tehlikeli düşüncelerin temelini oluşturur (Buna Türcülük mü deniyordu?). Çevremizde olup da, gücümüzün yettiği her şeye yardım etmeliyiz. Bu bir hayvan dahi olsa, demek istemiyorum; ama bu tarz bir söylemden etkilenecek çok insan var sanırım.


    Bu, sence de üzücü değil mi, Cin?